Maoizm'
i Savunmayan Komünist Olamaz: Proletarya biliminin Maoizm 'le ulaştığı
seviye ile, devrimci komünist olmanın kriteri; sınıf savaşımını proletarya
diktatörlüğünün kabulüne kadar götürme, ya da proletarya diktatörlüğünü
savunma ile sınırlandırılamaz. Bunların kabulünün yanı sıra; proletarya diktatörlüğü
altında, tüm sosyalizm dönemi boyunca varlığını sürdüren antagonist sınıf çelişkilerini,
proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşımının sürdüğünü görmeyi
komünizme ulaşıncaya dek sınıf mücadelesini sürdürmeyi, devrimi mütemadiyen devam
ettirmeyi de gerekli kılar. Aksi halde, ne Marksist. Ne Leninist ya da
Marksist-Leninist-Maoist olunamaz. Üretim araçları mülkiyetinin
sosyalist dönüşümünün gerçekleştirilmesi ve ilerletilmesiyle birlikte, geriye dönüşün
olamayacağı, ya da "çok zor bir ihtimal" olduğunu söyleyenlerin
teorilerini. Sovyet, Çin, Doğu Avrupa'da yaşanan pratik ıskartaya çıkarttı. Bu noktalarda,
Marks' a dayanmaya çalışanlar herşeyden önce Marks' ı anlayamamışlar, ya da revizyonist
çıkarları gereği tahrifata soyunmuşlardır. Bilindiği gibi, Marks kendi döneminde
gayet isabetli olarak, sosyalizmi gelişmiş kapitalist ülkelerde, Avrupa'da ve
özelliklede birçoğunda birlikte, ya da kısa aralıklarla arkası gelecek biçimde
tasavvur etmişti. Böyle bir gelişmenin gerçekleşmesi
durumunda kapitalist kuşatma oldukça kırılabilir, gelişmiş ülkeler olmaları
itibarıyla üretim ve paylaşım sorunlarında yine elverişli durumda olunabilirdi.
Dolayısıyla geri dönüş tehlikesi yok değil, ama biraz zor olurdu. Fakat devrim
emperyalizm döneminde zayıf halkalarda, nispeten geri bölgelerde gündeme geldi. Kapitalizmin emperyalizm aşamasının
gerçekleri, Marks'ın öngörüsünün tersi gelişmelere kaynaklık etti. Bu durum.
Marks'ın teorisinin yanılgısı değil, objektif koşulların or taya çıkardığı
yeni gelişme ve sorunların sonucuydu. Objektif durumdaki gelişmeleri anlayamayanlar,
onu Marks dönemiyle karıştıranlar, dolayasıyla Marks döneminin gerçeklerine uygun
bir mücadele çizgisinin strateji ve taktikleri ile emperyalizm dönemine cevap vermeye
çalışanlar geriyi, yanlışı temsil ediyorlardı. Tek ülkede, üstelik nispeten geri
bir ülke olan Rusya'da devrimin gerçekleşmesi ve sosyalist inşaya başlanması gerçeği
dahi, bu zaman tünelinde kalmış olanları, kendilerine gelmesine ne yazık ki
yetmiyordu. Bu noktaya başka bir tartışma vesilesiyle döneceğiz. işin yine geri dönüş
sorunu ile ilgili kesiti üzerinde duralım. Gelişmiş kapitalist ülkelerde ve
birçoğunda değil de, Rusya gibi ülkelerde sosyalizmin inşasının gündeme gelmesi,
geri dönüş tehlikesinin iktisadi temelinin, daha kuvvetli olmasına yol açıyordu. Bu
dezavantajdı. Ancak sorun sadece, ekonomik gelişmenin seviyesi çerçevesiyle de ele alınamaz.
Yeni burjuva tehlike, kilit önem taşıyan üst yapıdan kaynaklanan burjuvazinin eline
geçmesini ifade edecekti. Bu açıdan, tehlike, esas olarak
eskilerden zannedildiği gibi, eski sömürücü sınıflardan ziyade, parti ve devlet içerisinde
türeyen ve temeli bizzat sosyalizmin taprağında mevcut olan yeni burjuvaziden
geliyordu. Sosyalizm, sınıfsız-çatışmasız,
çelişmesiz bir toplum değildi. Antagonist çelişmelerle dolu ve bunlardan
kaynaklanan şiddetli kavgaları içeren bir geçiş dönemiydi. Mülkiyet ilişkilerindeki dönüşüm,
gerçek anlamda bir toplumsallaşma değil, emekçiler adına, onların yöneticilerinin
kontrolünü içeriyordu.. Dağılımı, yine, burjuva hukuk
prensibi düzenliyordu "Emeğe göre" işleyişi vardı. Bununla eşitsizliğin
gerçek anlamda son bulması mümkün değildi. Üretim araçları mülkiyelinin dönüşümü,
sosyalizmde üreticilerin kendi aralarındaki, üreticilerle yöneticiler arasındaki
ilişkilerde varolan problemleri kesin olarak halletmiş olmaktan uzaktı. Tüm bu
sorunlar; sosyalizmde, proletarya-burjuva çelişmesinin mülkiyet ilişkilerinin söz
konusu dönüşümüne rağmen, devam edeceğinin iktisadi temelim anlamak için
yeterliydi. Proletaryanın iktidarda olması,
yeni burjuvaziye karşı bir barikattı. Ama: geri dönüş tehlikesinin ortadan
kalkmış olması anlamına gelmiyordu, iktidarda proletarya olsa da, devletin-partinin
kendisi bir problem teşkil ediyordu. Komünizme ulaşmak için zorunlu birer araçsalar
da, komünizm açısından bunlar, "Burjuvazinin-Burjuva devlet" anlamında burjuva
bir yönde içeriyorlardı. Bu açıdan, parti ve devlet
iktidarının kimin elinde olduğu, nasıl ele alındığı, siyasal-ideolojik çizginin
ne olduğu meseleleri, kilit önem taşımaktaydı. Çizgi, toplumu komünizme doğru yönlendiremiyor,
varolan çelişmeleri emekçiler lehine çözmek için geriletmiyor, devlet ve partiye
ihtiyacı azaltarak emekçileri öncüleştirmiyor, iktidarı komünizme gidiş için
topluma yayamıyorsa sorun var demektir. İktidar üzerine yatılmaz, iktidar
komünizm için emekçi yığınların seferber edilmesinin aracı olarak kullanılır. Burada "sosyalist
Demokrasi" sorunun önemi ortaya çıkmaktadır. Proletarya iktidarı, partinin
tekeli değil, yönetici bir güç olarak parti önderliği aracılığıyla, iktidarın
emekçi kitleler tarafından icraa edilişidir. Ne adına olursa olsun; emekçiler,
toplumu kontrol, haksızlıklara karşı isyan etme, devrimi sürdürme hakkından mahrum
bırakılamazlar. Yoldaşlar; Kaypakkaya bu derslerle
silahlanmış Büyük bir Maoistti.onun arkasına gizlenerek, Maoizm’e saldıranlara en
büyük tokadı yine Kaypakkaya vurmaktadır. Sosyalizmde, bırakalım yeni
burjuvaziyi, eski sömürücü güçlerinde başka biçimlerde varlıklarını sürdüreceğini,
tamamen ortadan kaldırılamayacaklarını şöyle ifade eder: "...Proletarya diktatörlüğü
gerçekleştikten ve hatta üretim araçlarının tamamının kollektif mülkiyete
dönüşümü tamamlandıktan sonra da ideolojik-kültürel varlıklarını devam
ettirirler. Proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesinin sebebi
budur." (Bütün Yazılar. Sf. 430) Üretim araçları mülkiyetinin
sosyalist dönüşümü sonrası, fötr şapkalı eski fabrika sahibi yoksa,
"burjuvazi yoktur" deyip, eski güçlerinde çıkarlarını temsil eden ve
parti, devlet içerisinde kızıl bayrak sallama gösterileriyle yol almaya çalışanları
görmeden ve sosyalizmin bizzat kendi toprağında, alaşağı edilmiş olsalar da
beslenen, güç alan eski sömürücülerin, kalıntılarını, sosyalizmde parti-devlet
iktidarı avantajını kullanarak onları da temsil eden yeni burjuvaları görmek
istemeyen budalalar Kaypakkaya' ya sığınamazlar. Sosyalizmde, sınıfları; ekonomist
kafayla, belirlemeye çalışanlara sormak lazım. Sosyalizmdeki proletarya; burjuvazi
tarafından sömürülen, baskı altında tutulan bir sınıf mıdır? Veya burjuvazi,
üretim araçları mülkiyetini, devlet iktidarını elde tutan bir sınıf mıdır?
Klasik tanımlamalarla soruna cevap arayanlar; çuvallar!.... Diyalektik Tarihsel metaryalizmin
özü, temeli çelişkidir. Birin ikileşmediği hiçbir madde yoktur. Karşıtların
birliğini atlayan diyalektiği anlayamaz. Karşıtlar arası mücadeleyi yaratan, her
maddedeki çelişki yanlardır.. Aksi halde mücadeleden nasıl bahsedile bilinir? Mücadeleye
yol açan, her bir maddedeki çelişkidir. Bu çelişik yanların koşullara bağlı geçici
ve mücadelenin mutlak olduğu da bir başka gerçektir. Bu ne kadar doğru ise mücadelenin
dönüşümü, onsuz düşünülemeyeceği de o kadar gerçektir. Hatta temeldir!.. Hareketi yaratan çelişkidir.
Maddenin varoluş biçimi olan hareket; maddenin olmazsa-olmaz koşulu olan çelişkisi
üzerinde varolacaktır.. Eskinin yerini, yeninin alması. karşıtların dönüşmesi
çelişme temelinde ortaya çıkan hareketin kendisidir. Yeninin bu temelde egemen olması
eskinin artık hiç olmaması değil, tali duruma düşüşü, yeni bir sürecin başlamasıdır.
Devrimi anlamayanlar bunu basit bir yer değiştirme çerçevesine sığınıyorlar. Sosyalizmde proletarya var deyip,
karşıtını reddedenler Liu Şiao Şi'lerin. Teng Siao Ping'lerin. Enver Hoca'ların
revizyonist "sınıfsız Toplum" anlayışını savunanlardır. Maoizm'e karşı tüm revizyonistler.
Yeltsin gibi sosyalist maskeli; devlet kapitalistlerinden geldiği ispatlanmadı mı? PROLETARYA DİKTATÖRLÜĞÜ ALTINDA
DEVRİMİ SÜRDÜRME Marksizm-Leninizm-Maoizm'e karşı
savaşta, proletaryanın büyük öğretmenlerinden proletarya biliminin klasiklerinden
biri olan Stalin yoldaşın esasta doğru ve savunulması gereken eserini bir kenara
bırakıp tali olan ve aşılması gereken
hatalarına sarılanlar, Stalin'ci değil, Kruşçev'çilerdir. Kaypakkaya ve onun güzergahında yürüyen
biz devrimci komünistler. Marks-Engels-Lenin-Stalin ve Mao Zedung'un mirasçılarıyız.
Stalin yoldaş Leninist teorinin kararlıca temsil edilmesi ve uygulanmasının
bayrağıdır. Sovyetler Birliğinde, Sosyalizm, onunla ete kemiğe büründü. Buharin,
Kamenev. Zinovye, Troçki gibi muhaliflerine karşı Leninizmi savunan Stalin yoldaş dünya
proletaryasının büyük bir öğretmenidir. Onun eyleminin muhtevası, dünya proleter
devriminin ilerletilmesidir. Eksiklikler, hatalar bu içeriği gölgeleyemez. Hasımları
dahi onun yolunun, dünya proleter devriminin ilerletilmesi olduğunu kabul etmek
zorunda kalmışlardır. Hasımlarına karşı mücadelede;
Stalin, Leninizmi savunmuş, uygulamıştır. Troçki ile mücadelesinde "Tek ülkede
sosyalizmin zaferi" sorunu önemli bir yer tutmuştu. 1924'lere gelindiğinde, Alman
devrimi, Macaristan devrim dalgası yenilmişti. Avrupa'da beklenen ve umut bağlanan
devrim gelmemişti. Bu durum. Sovyetler Birliğinde devrime devam mı? Tamam mı? ikilemi
çerçevesinde bir tartışmayı alevlendirmişti. Stalin devrime devam. Troçki "bu
iş olmaz" demişti. Gelişmeler, sosyalizmin her engele rağmen Sovyetler
birliğinde onlarca yıllık yaşamına tanıklık ederek, dünya devriminin
ilerletilmesinde bir mevzi olduğu gerçeğini göstererek, Stalin'i doğruladı. Troçki'
yi mahkum etti. Stalin, teorisini. Lenin'e dayanarak yükseltiyordu. 1915, "Avrupa
Birleşik Devletleri" tartışmasında Lenin "Tek ülkede Sosyalizm" kuruluşunun
mümkün olduğuna işaret etmişti. Bu perspektif, Lenin' in daha önceleri Marks ve
Engels' e dayanarak Tek ülkede sosyalizmin, diğer ülkeler devrimi ve desteği olmadan
yaşayamayacağı tespitinin aşılmasıydı. Lenin'de; Avrupa'da devrim bekliyordu.
Oysa 1914'lere gelindiğinde II. Enternasyonal çökmüş, Avrupa işçi sınıfı
hareketi emperyalist I. Dünya Savaşının yedeği durumuna düşmüştü. Lenin, bu dönemler yoğunlaştığı,
emperyalizm tahlilleriyle. bir ülkede de, devrimin zafere ulaştırılabilineceği
sonucuna varmıştı. Emperyalizmin eşit olmayan iktisadi
ve siyasi gelişimi, buna yol açıyordu. Böylelikle sosyalizmin, bütün ülkelerde
aynı anda değil, bir veya birkaç ülkede zafere ulaşabileceğini ilan ediyordu. Ve
zaten sosyalizm kurulmayacaksa, parçalanması mümkün emperyalizmin zayıf
halkalarında devrim-sosyalizm için ayağa kalkmaya ne gerek vardı? Troçki' ye karşı,
Stalin bu teoriyi savundu, uyguladı. Gelişmeler Troçki' yi değil. Stalin'i ispatladı. Stalin yoldaş; Troçki' ye karşı mücadelesinde
savunurken onun bu meseledeki teorisinde, sosyalizmin kesin zaferinin de mümkün olduğu,
tek ülkede komünizmin kurulmasının olabileceği noktasına götürmesini de eleştiriyoruz.
Şöyle diyordu Stalin yoldaş: "Devlet komünizm döneminde de
varlığını sürdürecek mi? Evet, eğer kapitalist kuşatma ortadan kaldırılmazsa,
eğer dış askeri saldırı tehlikesi yok edilmezse sürdürecek" (Leninizmin
Sorunları Sf: 731-732) Komünizmin dünya çapında bir olay
olduğu, kapitalist kuşatma altında bir ülkede olamayacağı, hele hele komünizmde
devletin tarihe karışacağı bilinen gerçeklerdir Stalin yoldaş burada, bunlara
rağmen sosyalizmin kesin zaferi olan komünizmi mümkün görmesi ciddi bir yanılgıdır. Stalin önderliğinde Sovyetler
Birliğinde Sosyalizmin inşası büyük ilerlemeler kaydetti. Dünya komünistlerini
şevklendirdi. Ne var ki esasta savunulması gereken mirasımız problemsiz değildir. Yoldaş Stalin; Sovyetler Birliğinde
Tarım ve Endüstride sosyalist mülkiyetin gerçekleştirilmesi ile kazanılan gurur
verici başarılardan yola çıkarak, Antogonist çelişkilerin ortadan kalktığı
tespitini yaparak 1936'larda şöyle diyordu. "Bu değişmeler neyi gösterir,
neye tanıklık eder? ilk olarak. işçi sınıfı ile köylülük arasındaki, aynı
şekilde bu sınıflar ile aydınlar arasındaki sinir çizgisinin silindiğini. ....ikinci olarak, bu değişmeler,
bu toplumsal gruplar arasındaki ekonomik çelişkilerin yok olduğunu, silindiğini gösterir. Ve son olarak aynı şekilde, bu
toplumsal gruplar arasındaki politik-çelişkilerin de yok olduğunu, bilindiğini gösterir."
(Leninizmin Sorunları Sf: 625) Gerçek bu mudur? Böyle olmadığı,
bizzat Stalin yoldaşında yer aldığı, raporunu Malenkov yoldaşın okuduğu, 19. parti
Kongresinde ortaya konulanlarla da bellidir. Sosyalizmin yukarda ki alıntıda ifade
edilen tarzda kavranışının sakatlığı yaşanan gerçeklerle de ispatlıdır. Bu yanılgıda çok açık gösteriyor
ki; yoldaş Stalin, sosyalizmin tüm çelişmelerini ve bunların dayandığı temeli
yeterince izah edemedi. Tehlikeyi, problemi genellikle eski güçlerde gördü. Oysa
bizzat kendisi de tehlikenin parti ve devlet içerisinde geldiği gerçeğini yaşıyordu.
Ne var ki, yine de bu tehlikenin; iktisadi-siyasi temelini ortaya koyamadı. Her ne kadar
her türden revizyonizme, gericiliğe karşı pratikte komünizmin çıkarlarını temsil
edip komünizm için mücadele ettiyse de; bu yanılgılarını da köklü olarak aşamadı. Dört bir yandan kapitalist kuşatma,
kapitalist saldırı ve komplo altında olan Sovyetler Birliğinde, o dönem hızlı
sanayileşme elbette ihtiyaçtı. Sorun, sanayileşmenin; Mao'nun gösterdiği tarzda,
"Devrimi esas al. Üretimi arttır" çizgisine yeterince oturtulamamasıydı. İleri kapitalist ülkelerle derin
uçurumlar gösteren, mesafe, bir sanayisel yarışları devrimi esas alan çizgisi ile mi
kapatılmaya çalışılmalıydı? Anahtar, devrime sarılmaktı. Siyasal çizgi kumandaya
geçirilmezse, üretici güçler yansıyla, bilinçli bir hareket yaratıla bilinir mi? Artan yeniden üretimin hızlandırılması
ile sınırlı olarak mı? Yoksa üretimde, sınıf mücadelesinin esas alınmasıyla mı
mesafe alınabilirdi. Sorusuna cevapta Stalin yoldaşta, siyasi çizginin önemini
bulandıran hatalar vardır. Bu hatalar; Teknoloji ve kadroların önemini abartan, siyasi
çizginin önceliğini karartan, makineleşmeyi kollektifleşmenin mutlak ön şartı
olarak gören, dolayısıyla iki sınıf-iki yol arasındaki kavganın hayati önemini
bilince çıkarmayan hatalara yol açmıştır. Öyle ki; üretimin arttırılmasında
devrime sarılma çizgisi yerine, maddi teşvik, parça başı ücret sistemlerinden medet
umulmuştur. Evet zorluklar vardı. Ama yine de bu yanılgılar kutsanmalıdır diyemeyiz. Stalin yoldaş, sosyalizmin çelişkilerini
kavrayışta diyalektiği yeterince uygulayamadığından ötürüdür ki; proletarya
diktatörlüğü altında devrimin devam ettirilmesi teorisine çıkamamıştı. Muhalif
çizgilere karşı Lenizmi temsil etti. Ancak bu çizgilerin beslendiği sosyalizmdeki
temeli izah edemedi. Onları, emperyalistlerin dışta dayattığı, empoze ettiği
olgular olarak ele aldı. Sosyalizmin kendisi içinde ortaya çıkan
yeni burjuvazinin ve bunların özellikle de neden parti ve devlet iktidarında
yoğunlaştığını "sosyalizmde Antogonist sınıf çelişkileri yoktur"
tespitiyle göremedi. Sosyalizm de, değişik gruplar
arasındaki sınır çizgilerinin, ekonomik-politik çelişkilerin "yok olduğu"
görüşünden hareketle, "sosyalist toplumda çıkarların uyumu ve pekiştirilmesi"
gerektiğinden bahsetti. Oysa, devrim sürekli bir ihtiyaçtı. Zorlu bir dönemeç ve
büyük görevlerle karşı, karşıya olduğu bir ortamda. Uluslararası Komünist
Harekete öğretmenlik ve önderlik eden Stalin Ustayı idealistçe hatasız gösteren
sözde savunucularına karşı; onun öğrenilmesi için ortaya konulması gereken (komüntern
vb.) diğer hatalarını şimdilik geçiyoruz. Biz yoldaş Stalin'in
savunulmasını; Sovyetler Birliğinde o dönemlerin muhteşem sanayisel ve teknolojik
ilerlemesi çerçevesinde ele alanların aksine, temsil edip, kararlıca uyguladığı,
geliştirdiği Leninizm'deki tutarlılığıyla değer veriyor ve yükseltiyoruz. Kaypakkaya yoldaşın yaptığı da
buydu. Onu Maoizm seviyesinde temsil ederek savunmak!.. Maoizm'e sarılmadan, Kaypakkaya' yı
savunmak, uygulamak, ilerletmek mümkün değildir!.. KAYPAKKAYA TÜRKİYE'DE MAOİZMİN SİLAHIDIR Kaypakkaya, Türkiye Devrim Tarihinde
yeni nitel bir çığırdır. Türkiye'de Komünist Hareket, Ekim
Devrimi'nin ürünü olarak ortaya çıkmıştı. 10 Eylül 1920'de Bakü' deki
Kongreyle. Mustafa SÜPHÎ yoldaş önderliğindeki TKP’ nin kuruluşu ilan edilmişti.
Komünist niteliğine rağmen Mustafa SUPHİ önderliğindeki TKP’ nin de önemli
hataları mevcuttu. Kemalizmin Türk Komprador
burjuva-feodal, karşı devrimci özü görülemiyordu. Bu yanılgı, devrimin sorunları
ve görevleri noktasında TKP’ yi ciddi hatalara ve zayıflıklara sunuyordu. Ezilen
ulus ve azınlıklar meselesinde de, sağlam bir program ifade edilemiyordu. Dönemin koşulları,
hareketin genç ve tecrübesizliğinin yarattığı sınırlamalar, ciddi bir faktör olsa
da, hataları ortaya koymamayı, kopmamayı gerektirmez. Nitekim, söz konusu hatalar, TKP’
ye pahalıya mal oldu. Mustafa Suphi ve yoldaşları, Kemalist karşı-devrimciler
tarafından, hile-entrika ve komplo ile Karadeniz de alçakça katledildiler. M. Suphi'den
sonra, TKP yönetimine Şefik Hüsnü ve ekibi geçti. Yaşanan onca tecrübeye rağmen,
bırakalım hatalardan dersler çıkarılmasını, TKP reformizmin revizyonizmin, sosyal
şovenizmin bir mevzisi haline getirildi. Yakup Demir-İsmail Bilen kliğinin yönetimi
ile artık. TKP Rus Sosyal Emperyalizminin bir kuklası olmuştu. Kısacası Mustafa Suphi'den sonraki
1970'lere dek uzanan 50 yıllık dönem, Türkiye Devrim Tarihinde, sınıf işbirlikçiliğinin,
reformizmin, burjuva kuyrukçuluğun şovenizmin sultasında geçti. 1970'lerde, THKO.
THKPC’ NİN devrimci ihtilalci çıkışları, pasifizme bir meydan okuyuştu. Ne var ki
bu devrimci çıkışlar, ideolojik-siyasi çizgi olarak. komünist bir güzergahta değildi. Mao Zedung önderliğinde, modem
revizyonizme karşı sürdürülen ve Büyük Proleter Kültür Devrimiyle doruğa
ulaştırılan mücadele dünyadaki bütün devrimci hareketler gibi. THKO, THKPC' yide
etkiliyordu. Ancak bu mücadelenin çizgisini özümseyemiyor, bütünleşemiyorlardı.
Modern revizyonizmden radikal olarak kopamıyorlar, hayırhah bir pozisyon
sergiliyorlardı. Devrimin diğer temel meselelerinde
de eski hatalardan köklü bir kopuşu ifade edemiyorlar, düzenin resmi ideolojisi olan
Kemalizm'den kopmuyorlardı. Burjuva devlet, ordu teorileri aşılamıyor, Türk ordusuna
beslenen iyimserlikler darbeci eğilimlere götürüyordu. Demokratik Devrimin özü,
görevleri, müttefikleri, hedefleri vb. konularda hatalı çizgi aşılamıyordu.
Kastro' cu Guavera' cı çerçeve de kalınıyordu. Mao'yu savunduğunu iddia eden TÎÎKP
ise. reformist, sağcı çizgide yürüyordu. Kaypakkaya yoldaş TİİKP' nin sağcı,
reformist hattına karşı, amansız bir ideolojik mücadele yürüttü. Bu mücadele,
1972 Şubatında DABK kararlarıyla yeni bir asamaya ulaştı. TİİKP hatalarında
diretiyor, derinleştiriyordu. iflah olmazlıkta ısrar eden, revizyonist-oportünist
karargaha karşı sürdürülen ideolojik mücadelede, yeni bir sayfa açıldı. TÎÎKP revizyonizmine karşı mücadele
içinde. Büyük Proleter Kültür Devriminin ürünü olarak, İbrahim Kaypakkaya
yoldaşın önderliğinde Nisan 1972'de TKP(ML) doğdu. Dünya proletaryası. Türkiye ve
Türkiye-Kürdistan'ında, Marksist-Leninist-Maoist temeller üzerinde yükselen TKP(ML)
ile önemli bir mevziye daha kavuştu. Çeşitli milliyetlerden halkımız ve
proletarya, Marksist-Leninist-Maoist bir öncüye sahip oluyordu. TKP(ML)'nin
doğuşu evet yeni-nitel bir çığırdı. Marksizm-Leninizm-Maoizm'in, Türkiye'deki,
gerçek nesli sahnedeydi!... Şoven,
revizyonist, reformist her türden burjuva çizgi, dinamitlenmişti. Revizyonizmden,
Kemalizm’den kopamadıkları için burjuva-feodal düzeni aşamayan
"sol"culuğun aksine, devrimimizin asgari ve azami sorunları, programatik görüşler
seviyesinde sağlam bir güzergahla ortaya konulmuş, pratikte bu temelde can bedeli bir mücadeleye
girilmişti. YENİ DEMOKRATİK DEVRİM Büyük Ekim
Devrimi, emperyalizm ve proleter devrimler çağını açmıştı. Bu çağla birlikte, sömürge
ve yan-sömürgelerde, emperyalizme ve uşaklarına karşı sürdürülmesi gereken Yeni
Demokratik Devrim Mücadelesi, eski burjuva demokratik devrimlerin tersine. proleter
dünya devriminin bir parçası haline gelmişlerdi. Mao Zedung yoldaş, proletarya
bilimini bu konuda da nitel katkılarla zenginleştirdi. Bizzat önderlik ettiği, Çin
Demokratik Devriminin de tecrübeleriyle, teoriyi bu konuda da yeni bir aşamaya
ulaştırdı. Yoldaş Mao Zedung, demokratik halk devrimi ve demokratik halk iktidarı öğretisini
de, Kaypakkaya yoldaş derinden kavradığı, sorundu ve ülkemiz somut koşullarıyla
birleştirdi. Türkiye'nin emperyalizme bağımlı
yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülke olduğunu tespit etti. Emperyalizm-komprador
kapitalizm ve feodalizmin devrimimizin önündeki en büyük engeller olduğu gerçeğinden
hareketle, devrimimizin proleter sosyalist değil, yeni demokratik devrim olacağına,
çözülmesi gereken öncelikli görevlerin, anti-feodal-anti-emperyalist karakter taşıdığına
işaret etti. Yoldaş Kaypakkaya, devrimci proletaryanın ülkemiz koşullarının
zorunlu sonucu, olan yeni demokratik devrim ve demokratik halk iktidarı asgari
programını, sosyalist devrimin önünü açma. durmaksızın sosyalizme geçme ve
komünizme ulaşmanın bir parçası olarak ele aldı. Proleter dünya devriminin ve bu
devrim tarihinin en ileri deneyini oluşturan, büyük proleter kültür devrim ininde
bir parçası olarak ele aldığı içindir ki; güzergahında, burjuva demokratizmine,
burjuva parlamenter ahmaklığa, burjuva seçim oyunlarına her yönüyle karşı çıkılmıştır. Kaypakkaya yoldaş, feodalizmle geniş halk yığınları arasındaki
çelişmenin diğer başlıca çelişmeler olan proletarya-burjuvazi-emperyalizm ile halk
ve egemenlerin kendi aralarındaki çelişkiler üzerinde yönlendirici, tayin edici bir
rol oynadığı tahlilinden hareketle. baş çelişme olduğunu söyledi. Koşullarda gündeme
gelebilecek köklü değişikliklerle (örneğin, emperyalist işgal durumu gibi)
birlikte, baş çelişkinin de değişebileceğini ancak emperyalizmin doğrudan değil,
dolaylı boyunduruğu altındaki yarı-sömürge, yarı-feodal Türkiye'de; proletarya
burjuva çelişmesinin netleşmesi, olgunlaşması ve çözüm için pratik olarak
gündeme gelmesinin, feodalizmle halk kitleleri arasındaki çelişmenin çözümü ile
mümkün olabileceğini sosyalizm için elverişli şartların, ortaçağ
kalıntılarının alt edilmesiyle yaratılacağını söyledi. Emperyalizmin ve ülkemizdeki sosyal
dayanaklarının tasfiye edilmesinde de feodalizmle halk kitleleri arasındaki çelişmenin
çözümünün tayin edici rol oynadığını belirtti. Özü toprak devrimi olan
demokratik halk devrimi mücadelemizin, aynı zamanda anti-faşist bir mücadele olduğunu
da işaret etti. Zira, faşizm, Türkiye'de emperyalizmin uşağı komprador burjuvazi
ve toprak ağaları iktidarının biçimidir. Ekonomik, sosyal, siyasi, tarihsel koşullar
Türkiye'de komprador burjuva-feodal iktidarın faşizme başvurmasını zorunlu kılmaktadırlar.
Faşizmin yıkılması, demokrasinin kazınılması, yeni demokratik devrimle olanaklıdır.
Bu açıdan, anti-emperyalist, anti-feodal mücadele aynı zamanda anti-faşist mücadelelerinde
kendisidir. Türkiye gerçekleri bunları ispatladı, devrim dışında, demokrasi hayal
edenleri hüsrana uğrattı. Temel sorun olan, siyasi iktidarın ele geçirilmesi görevi
atlanarak. ne demokrasi ne de bağımsızlık kazınıla bilinir? Marksist-Leninist-Maoist. kesintisiz
aşamalı devrim teorisini kavrayamayanlar, yoldaş Kaypakkaya' yı "köylü
devrimciliği" ile itham ettiler. Proleter dünya devriminin, emperyalist
kapitalist ülkelerde sosyalist devrim, ezilen ülkelerde demokratik devrim gibi başlıca
iki bileşenden oluştuğu gerçeğini yadsıyan. Troçkist markalı "Tek tip
devrim" savunucuları. geçmişte Çin'deki yeni demokratik devrimi de anlayamamışlar,
karşı durmuşlardı. Sömürge. yarı-sömürgelerde köylülüğün devrimdeki temel
rolünü yadsıyan Troçkistler, Çin'deki milyonların seferber olduğu köylü
hareketinde yoksul ve topraksız köylülerin önderliğinin tesis edilmesi çizgisine,
"proletarya önderliği reddediliyor" feryatlarıyla karşı durmuşlardı.
Oysa. bu genelde devrim kimin önderlik edeceği değil, köylü birliklerinde hangi
gücün esas alınmasına ilişkin bir belirlemeydi. Sömürge, yarı-sömürge ülkeler
devriminin niteliğini. anlamını kavramaktan uzak. Troçkist kökenli bu görüşlere
sarılan tüm oportünistler, aslında sadece Çin devrimine değil proleter dünya
devrimine saldırmaktadırlar. Ucuz suçlama ve kara çalmalarla
Maoizm'i gözden düşüreceklerim zanneden bu beyhude çabaların iddialarından biride,
Maoist Yeni Demokratik Devrim öğretisinin, "burjuva demokratizmi çerçevesini aşmadığı",
"sosyalizmi dıştaladığı"dır. Bu koca yalanı. Çin Demokratik Devriminin
zaferinin ertesi gününde Mao dinamitliyordu. 5 Mart 1949'da diyordu ki; amaç
komünizmdir. "Yeni Demokratik Devleti pekiştirmek", "Yeni Demokratik
iktisadi güçlendirmek" sloganlarıyla, sosyalizme geçme ve komünizme yol almayı
yadsıyalanlara, Liu Şiao Şi' lere, Mao karşı duruyordu. Burjuvazi-proletarya çelişmesinin
başçelişme olduğunu sosyalist devrime derhal başlanması gerektiği emrini veriyordu. KOMÜNİST PARTİ, HALKORDUSU, BİRLEŞİK CEPHE: Şöyle diyordu İbrahim yoldaş: "Bugün ülkemizde komünist
devrimcilerin esas görevi, silahlı mücadele içinde halkın üç silahını inşa
etmektir.. Sübjektivizmden, revizyonizmden
ve dogmatizmden arınmış, kitlelerle kaynaşmış, teoriyle pratiği birleştiren,
özeleştiri metodunu uygulayan çelik disiplinli bir Komünist Partisi, böyle bir
partinin önderliğinde halk silahlı kuvvetleri, yine böyle bir partinin önderliğinde
halkın birleşik cephesi.." Bunlar olmadan yeni demokratik
devrimi zafere ulaştırmak hayaldir. Devrimde proletaryanın hegemonyası,
partinin yönetici rolü ile anlamını bulur. Partinin öncü rolünü halk ordusunu
halk savaşını, proletarya önderliğinde işçi-köylü temel ittifakı üzerinde
yükselmesi ve tüm devrimci sınıf ve tabakaların birliğini ifade eden birleşik
cephenin önemini yadsıyan, oportünistçe yozlaştıranlara karşı çıkılmalıdır. Öncelikle Marksist-Leninist-Maoist
Parti, dünyayı değiştirme mücadelesinde kilit öneme sahiptir. Proleter devrim,
proletarya partisi dışında düşünülemez. Proletaryanın en ileri unsurlarının
demokrasi temelinde yükselen bilinçli-gönüllü irade birliğini, sınıfın kurmaylığını,
devrim-sosyalizm-komünizm mücadelesinin aracı vb. olmayı ifade eden bir komünist
partiye sahip olmadan, yığınları doğru temelde seferber etmek, komünizme yol almak
mümkün değildir. Maoist Partinin can alıcı önemine
işaret ederken, partiyi sınıf ve emekçilerle de eşitleyemeyiz. Emekçilerin devrimin
çıkarı herşeyin üstündedir. Parti bunun aracı olduğu oranda anlamlıdır.
Proletaryanın, devrimin çıkarlarından kopan bir parti, proletaryanın öncüsü
olamaz. Bu açıdan partiye dokunulmağı
yasak bir tabu olarak bakılamaz. Hatalarına, haksızlıklarına elbette karşı çıkılır.
Bu hem hak hem de görevdir. Öncülük bir imtiyaz, başkaları üzerinde üstünlük
olarak ele alınamaz. Öncülük, devrimi ilerletmenin aracı olabilmektir. Yığınları
öncüleştirmenin hizmetinde olmaktır. Kitlelere rağmen değil, kitleleri siyasi mücadelenin
bizzat içine sokabilme misyonu oynayabilmektir. Devrim için Maoist parti olmazsa-olmaz
koşuldur. TKP(ML), Maoist bir partidir. Maoist bir partiden uzak durmak, proletarya
devriminden uzak durmaktır. Sağlam Maoist bir bilinçle donanan
TKP(ML); partinin yekpare bütün değil, devamlı ikiye bölündüğünün
bilincindedir. Doğru ile yanlış arasındaki mücadelenin her yerde, sürekli devam
edeceğini kavramıştır, iki çizgi mücadelesi olarak adlandırdığımız bu kavganın
mahiyeti, sınıflı toplumlarda, sınıf mücadelesi içeriklidir. İkinin birleşip, bir
olduğu, birin ikiye bölünmediği hiçbir madde yoktur. Bu açıdan, parti, diyalektiğin
özü olan çelişkiden muaf değildir. Sınıflı toplumlar ürünü olarak partide iki
çizgi mücadelesi seviye itibarıyla değişiklikler gösterse de sürekli vardır.
Sadece bütünlüklü platforma çizgi deyip, "sapma" dedikleri olguyu, çizgi
olarak değerlendirmeyenler, Maoizm’i kavrayamayanlardır. Çizginin seviyesi noktasında
ayarım yapmak gereklidir. Ancak, "sistemleşmiş bir platform "seviyesinde
değil diye, farklı görüşleri çizgi dışında idrak etmektir. Köylülük çeşitli
kutuplardan oluşmaktadır. Zengin-Orta-Yoksul ve topraksız köylüler
gibi.. Bu yüzden, genel köylü yığınlarıyla ittifakının eksenine, kırların
yan-proleterleri olan topraksız, ya da az topraklı köylüleri oturtmalıdır. Küçük-burjuvazi ve Milli
burjuvazinin sol kanadı. Birleşik Halk Cephesi'nin diğer unsurlarıdır. Halkın
Birleşik Cephesi, Proletarya önderliğinde. işçi-Köylü temel ittifakı üzerinde,
tüm bu müttefik güçlerin birleştirilmesini ifade eder. Bunun bir çırpıda gerçekleşmeyeceği
açıktır. Proletarya alternatif bir güç olduğu. Îşçi-Köylü temel ittifakını
gerçekleştirebildiği oranda bu gerçeğe yaklaşabilir. Kaypakkaya yoldaşın Cephe'
yi Kızıl Siyasi iktidarlarla ilişkisi içerisinde ele alması. Proletarya açısından
Cephenin proletaryanın gücü ile olan yakın ilişkisinden ötürüdür. Mantık son
derece doğrudur. Ciddi bir alternatif güç olamadan. diğer devrimci sınıfları,
proletarya sancağı altında birleştirmek mümkün müdür? Proletarya bayrağı terk
edilir, burjuvaziye kuyruk olunursa, elbette mümkündür.. Proletarya buna evet diyemez.
Proletarya önderliği, Îşçi-Köylü temel ittifakı ve hatta sadece Yeni Demokratik
Devrimin görevleriyle değil, yığınların sosyalizm ve komünizm perspektifiyle
harekete geçirilmeleri ihtiyacı, böyle burjuva kuyrukçu çizgilerin kesin şekilde
reddini gerektirir.. HALK SAVAŞI: Halk Savaşı, sömürge, yarı-sömürgelerde.
Yeni Demokratik Devrimi, zafere ulaştırmanın yoludur. Bu ülkelerin gerçeklerinden
birisi. iktisadi-siyasi-Sosyal yapının dengesiz bir gelişme gösterdiğidir. Bu
durum. Devrimci Savaşın düz bir doğrultuda değil, dengesiz gelişmesine yol açar.
Yine bizim gibi ülkelerin bir başka gerçeği de, kapitalizmin nispeten zayıflığı,
feodalizmin mevcudiyeti. Ulusal Sorun gibi sosyal içerikleri itibarıyla, köylü sorunu
olan problemlerle karşı, karşıya bulunmasıdır. Köylülüğün proletarya önderliğinde
devrimimizde oynayacağı temel düzeydeki rol, özünde bir köylü savaşı olan Halk
Savaşının bir başka sebebidir, Halk Savaşı, sadece "feodalizmin
ağırlığı". "Köylü nüfusunun çoğunluğu oluşturması" gibi
sebeplerle izah edilemez. En önemli faktör, emperyalist bağımlılıktır. Bu durum,
emperyalistler ve uşaklarının şehirleri nispeten daha rahat kontrol etme, kırsal
alanların ise zayıf karınları olmasına yol açmaktadır. Güç ilişkileri açısından
devrim, kırlarda daha avantajlıdır. Halk Savaşı, basit bir askeri
çizgi derekesine düşürülemez. O. herşeyden önce. Yeni Demokratik Devrim genel
stratejisi ve siyasi çizgisidir. Halk Savaşı, proletaryanın Komünist Partisi aracılığıyla
önderliğinin tesisini şart koşar. Bu maceracı çizgilerle, önemli bir ayrım
noktasıdır. Üs bölgeleri ve Kızıl Siyasi iktidarlar Halk Savaşının temel
unsurlarıdır. Köyle Gerilla Savaşı bunları yaratmanın aracıdır. Gerilla savaşı
Halk Savaşının birinci aşaması olan. Stratejik Savunma Döneminde silahlı mücadelenin
ele alınmasının asıl biçimi dir. Fakat bu. Stratejik Denge ve Stratejik Saldırı dönemlerinde,
gerillanın hiç rol oynamayacağı anlamına gelmez. Gerilla mücadelesi Halk Savaşında
stratejik bir öneme sahiptir. Halk Gerilla Ordusunun can alıcı önemi, bu
gerçeklerle doğrudan ilişkilidir. Kaypakkaya yoldaşın, bu noktadaki görüşlerinin
önemini de sosyal pratik göstermiştir. Ülkemizde düşmanı yenmenin. Yeni
Demokratik Devrim görevlerini icraa etmenin. Demokratik Halk iktidarını gerçekleştirmenin
tek yolu Halk Savaşıdır. Kürt Ulusal Hareketi tecrübesi. TKP(ML) önderliğindeki
Kızıl Siyasi iktidarlar için sürdürülen Köylü Gerilla Savaşı gerçeği, Peru,
Filipinler'deki Halk Savaşı'nın ispatladığı budur. Halk Savaşı "savaşmak için
savaşmak" değil. Devrimin görevlerinin, Marksist-Leninist-Maoist güzergahta
yerine getirilmesinin yoludur. Bugün merkezi görevimiz olan Kızıl Siyasi iktidarlar
için Köylü Gerilla Savaşı Marksist-Leninist-Maoist ideolojik-politik çizgimizin
hayata geçirilmesinin aracıdır. Savaş politikanın emrindedir. Politikanın sürdürülmesinin
en üst biçimidir. Parti-Ordu, siyaset-silah ilişkisinde,
Kaypakkaya yoldaş, berrak bir anlayışa sahipti. Partinin Orduyu, siyasetin silahı yönlendirmesinin
bir ilke olduğu, bununla oynanamayacağına işaret etti. Şöyle diyordu: "Salt askeri görüş açışı,
savaşmak için savaşmak tutumuna sahip olanların görüş açısıdır. Biz devrimin
siyasal görevlerini yerine getirmek için savaşmak istiyoruz. Kırlık bölgelerde,
Parti önderliğinde Halk Ordusunu yaratma, mahalli ve merkezi otoriteyi adım, adım parçalayarak,
halkın iktidarını gerçekleştirmek için silahlı mücadeleyi savunuyoruz."
(Bütün Yazılar. Sy: 262) Ülkemiz gerçekleri, devrimin
görevlerini yerine getirmek için. silahlı mücadeleyi esas mücadele biçimi olarak
dayatmaktadır. Tarihsel, sosyal, siyasi, kültürel koşullarımızın ortaya çıkardığı
bu gerçeği anlamamakta ısrar edenler, devrime zarar vermektedirler. Kaypakkaya yoldaş Maoist ihtilalci
kitle çizgisini temsil etti. Kuyrukçu ve aydın gayretiyle siyaset yapan ekonomist,
fokocu anlayışlara etkili darbeler vurdu. Gerçek kahramanların ve tarihi yaratının
yığınlar olduğu gerçeğini. Parti gibi kitlelere güvenmenin de bir ilke sorunu olduğunu,
Teori ve Pratiğiyle muhteşem bir şekilde temsil etti. İhtilalci devrimci kitle
çizgisinin temel unsuru olan, "Kitlelerden-Kitlelere" siyasetini uyguladı.
Devrim ve Komünizm için. Halka canla-başla hizmet etmeyi, onların çıkarlarını
bilimsel olarak temsil etmeyi, bu temelde her zaman halkın çıkarlarından hareket
etmeyi gösterdi. Kaypakkaya yoldaş, yığınları
"yekpare bir bütün" olarak görmedi, ileri, orta. geri kesimler biçiminde ayırımlar
gösterdiğine işaret etti. Bunun anlamı; siyasi mücadelede, ileri kitlelere dayanma,
oradakileri ilerletme, sondakileri en azından tarafsızlaştırabilmedir. Siyasetin
tespitinde ileri kesimi temel almalıdır. Bunu değil de orta ve geri kitlelere göre
siyaset yapanlar, öncü olabilirler mi? ULUSAL SORUN: Kaypakkaya diğer tüm temel sorun
lar gibi, Kürt ulusal Sorunu ve azınlıklar meselesine de Türkiye devrim tarihinde, ilk
kez, doğru çözümler getiren en ileri teoriyi temsil etti. Türk Hakim Sınıflarının Kürt
Ulusu ve Azınlık Milliyetlere uyguladığı Milli baskıya her türden eşitsizliğin
gerçek düşmanı olan. Devrimci Proletaryanın bayrağını yükselerek, karşı durdu. Kürt Ulusunun ayrı devlet kurma
hakkını kayıtsız-şartsız savundu.. Bunun gerçek mahiyetini ve bu hakka karşı
duran şovenizmin tekelini deşifre etti. Türk egemenlerinin, Kürt Ulusu ve Azınlıklar
üzerindeki imtiyazlarına. devrimci Komünist temelde meydan okudu. Kürt Ulusunun, Milli baskı ve
egemen Ulus imtiyazlarına yönelen Ulusal Hareketin demokratik yönünü destekledi. Bu
yönü görmezden gelen Türk Şövenistlerinin, Kemalist ideolojilerim deşifre etti. Kaypakkaya, tahlilci ve bilimseldi.
Çünkü gerçek anlamda Maoistti. Komüntern' in geçmişte Kürt Ulusal Hareketi ve
Kemalizm noktasındaki hatalarını aştı. Kürt Ulusal Hareketi' nin Kemalist faşistlerce
barbarca bastırılmasına alkış tutan, Türk şovenizmi, tarihinde en etkili darbeyi
Kaypakkaya' nın temsil ettiği ideolojik politik çizgiden yedi. Kaypakkaya, Ulusal Hareketin
demokratik yönünü desteklerken, bu hareketin başını çeken Kürt burjuva ve ağalarının
"Ulusal bayrak" çığırtkanlığıyla Kürt emekçilerini kendi üstünlük ve
imtiyazlarına alet etme girişimlerini teşhir ederek, emekçileri proletaryanın
sancağı altında toplanmaya çağırdı. "Milli Birlik, Vatan ve Milletin Bölünmezliği"
sahtekarlığıyla, Kürt Ulusunu zoraki T.C. sınırları içinde tutmak için her vahşiliği
sergileyen, Türk Hakim Sınıflarına karşı, "bütün uluslar için tam hak eşitliği..
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, her milliyetten işçilerin ve ezilen halkların
birliği" güzergahında, proleter dünya devrimi bayrağını yükseltti. Gerçek kurtuluş yolu budur.
Sınıfsal, ulusal, din. dil. cins baskısını, yeryüzünde süpürecek yegane güç
devrimci proletaryadır. Her tür eşitsizliğe karşı mücadelenin gerçek silahı
Marksizm-Leninizm-Maoizm'dir.. DURUM İYİDİR: Türkiye'de objektif durum devrim
için oldukça iyidir. Türk egemenleri ciddi bir ekonomik-siyasi kriz içerisindedirler.
60 Milyar doları bulan dış borç, yüksek enflasyon, büyüme hızındaki düşüş,
dış kredi itibarının tükenmesi, devalüasyon ekonomik çöküşün sonuçlarıdır. Egemenlerin Kürt Ulusu ve çeşitli
Milliyetlerden halkımıza karşı sürdürdükleri ve iflası açık olan Topyekün Savaş
ekonomik krizi daha da ağırlaştırmaktadır. Emperyalizm taşeronluğu. ÎMF
direktifle özelleştirme projeleri bırakalım düzlüğe çıkmayı, ekonomik dengeleri
iyice sarsmıştır. Egemenler bizzat kendileri "imdat", "tükendik"
diyorlar. Çıkış için çareleri yok. Düzen, siyasi alanda da duman olmuştur.
Tüm politikalar iflas etmiştir. Açıkçası yönetemiyorlar. Denemedikleri ne kaldı?
Şimdi yine darbe tartışıyorlar. Oysa iktidar zaten Genel Kurmay'ın elinde değil mi?
Egemenler arası çatışmalar, egemen sınıf partilerinin her birinin bizzat kendi içindeki
çelişkeler de oldukça derinleşmiştir. Düzen tüm kurumlarıyla bir iflas
yaşıyor. Kudurganlıkları bundan.. Güvendikleri orduları da çürüyor. Firarlar
artıyor, asker bulmakta zorlanıyorlar. Vahşi saldırılarla aslında bunalımlarını
yeni bunalımlar eklemektedirler. Ekonomik ve siyasi alandaki bu kriz yükselen bir
devrimci durum gerçeğine de kaynaklık etmektedir. Yapılması gereken açıktır.. Halk
Savaşın da ısrar etmek.. Egemenlerin devreye sokmaya hazırlandıkları projeleri boşa
çıkarmak.. "I. II. Cumhuriyet", "Reform
paketleri" ne
karşı, yığınları uyarmak, devrimi yükselterek egemenlerin pespaye sözde çözüm
alternatiflerini reddetmek. Kızıl Siyasi iktidarlar için
Köylü Gerilla Savaşı merkezi görevine sıkıca sarılmaktan başka kurtuluş
hayaldir. Yeni bir toplum inşa etmek. Dünya devrimi için Siyasi iktidarı ele geçirmek,
hiçbir şekilde ertelenemez. Hücrelerine kadar çürümüş bu düzeni parçalamak hem
oldukça mümkün ve hem de gereklidir. "Barış dünyası" çığırtkanlığıyla
maskelemeye çalıştıkları, eskisinden özde farkı olmayan emperyalistlerin
"Yeni Dünya Düzeni"nin, düzensizliği bugün çok daha çıplak
ortadadır. Emperyalizmin başlıca çelişmeleri, "istikrar"
palavralarının aksine derinleşmektedir. Devrimin fırtına merkezleri durumundaki sömürge,
yarı-sömürgelerde devrim kasırgası esmeye devam etmektedir. Sosyal-emperyalist Rusya ve müttefiklerinin.
başta ABD olmak üzere NATO ile emperyalist rekabette havlu atmasını, sahtekarca
"komünizmin ölümü" olarak göstermeye çalışan dünya karşı-devrimi; Dünya
proletaryası ve halkların mücadelesinden oldukça korkuyor. Müdahaleler, emperyalist
tehdit ve işgallerle, durumunu garantiye alma operasyonları, çok açık şekilde
iflasla karşı-karşıya kaldı. Tüm müdahale ve uşaklarına, her yönlü
desteğe rağmen, emperyalist dünya; Peru, Filipinler, Nepal Türkiye'de çıkmaz içindedir.
Sorunları çözme adına devreye soktukları sözde alternatiflerin, Filistin, Ortadoğu,
Kafkasya, Yugoslavya’daki açmazı da ortadadır, "istikrar"
bekledikleri, "Yeni dünya Düzeni" daha büyük kaos ve belirsizlikler
içindedir. Emperyalist rekabetleri de derinleşmektedir.. Ancak bugün yine devrim esas
akımdır. Dünya da emperyalizm ve ezilen halklar arasındaki çelişme yine başçelişmedir.
Mao'nun dediği gibi "Yol meşakkatli" ama gelecek parlaktır. Türkiye'de ve özellikle Peru'da;
düşmanın "büyük" ordularına karşı nispeten "küçük"
devrimci güçlerle, şehirlerin kırlardan kuşatılması temelinde ateşi yakılan uzun
süreli Halk Savaşı mücadelesinin, muhteşem ilerleyişi bir kez daha ispatladı ki;
güçlü olan, büyük silahlar, bombalar değil halktır. Onların "ürkütücü"
gözüken "yüksek ateş" güçleri, halkın yaratıcı ve KP, önderliğinde,
herşeye muktedir gücü, karşısında yenilebilinir. yenilmiştir de.. Yeter ki, Maoizm bilimi kavransın,
Maoist Halk Savaşının kanunlarına göre savaşılabilinsin.. Soruna teknoloji, silah gücü
çerçevesinde bakanlar, devrim için isyan etmemeyi öğütlerler. Bu tip gerici düşünceler.
ABD başta olmak üzere diğer emperyalistler ve Birleşmiş Milletlerin fiili desteğine
rağmen, Peru Devletinin canına okuyan Peru Komünist Partisi önderliğindeki Halk
Savaşının gurur verici gelişimiyle de boşa çıkarılmaktadır. Düşmanın,
"bitireceğiz" çığlıklarını, yükselen seyriyle boşa çıkaran TKP(ML)
önderliğindeki Halk Savaşı da inkar edilemez bir gerçektir. Görev bu mücadeleye
bizzat katılmak omuz vermektir. |